4 Ocak 2015 Pazar
15 Mayıs 2013 Çarşamba
Sadece İlk İnsan Özgürdü
Kendi kararlarımızı vermeye başladığımızdan bu yana kendi kararlarımızı mı veriyoruz ? İnsanın kendi kararlarını vermesi özgür olduğunun kanıtı mıdır ? Kararlarımız kelimesinin başına kendi nitelemesi koyduğumuzda gerçekten o kararlar tamamı ile bize mi ait olmuş oluyor ?
İnsanların yaşamları boyunca belkide en fazla hissetmek istediği hatta amaç haline getirilen özgürlük saf bir şekilde yaşanılabilir mi ? Bu doğrultuda yani özgürlüğü hissetmek adına bazı ispatlar oluşturulmuştur ; mesela kendi kararlarını alabilen insan özgürdür kanısı kabul gören bir ispattır. İstediği yerde yaşayan , istediği ile birlikte olan , istediği şeyi konuşabilen vb. birçok şey . Peki , bu ispatı gerçekleştiremeyen insanların yaşamlarıda ; yukarıda bahsettiğimiz eylemlerin tam zıttını yaşayan insanlardır yani farklı bir birey , devlet , aile , inançlar vb. şeylerin baskısı veya direktifi sonucu iradeden yoksun bırakılmış özgür olmayan insanlar diyebiliriz.
Özgür olan insanlar ile özgür olmayan insanların arasındaki en büyük farklılık kendi hissettiklerinin , duygularının ve düşündüklerinin peşinden ilerleme çabasının onların elinde olmadığıdır. Özgür insan ise hayatın tüm aşamalarında kendi iradesi ile ilerlediğini düşünür hatta acılarını kabullenmesinde , bu kendi iradesi ile karar verdiği inancı ona kolaylık sağlar . Bu kolaylığı sağlaması da oldukça çekici kılar özgürlüğü ne de olsa insan hep mutlu olmak isteyen bir varlık .
Örnek : Bir insan çocukluğundan beri öğretmen olmayı düşlüyor ve hiçbir engel ile karşılaşmadan öğretmen oluyor . Diğer insanda öğretmen olmak istiyor fakat yaşadığı bazı imkansızlıklar dolayısı ile olamıyor ya da aile baskısı veya yaşadığı yerde okul yok ve bunun gibi tüm olumsuzlukları düşünebiliriz .
Bu örnekte dikkatimizi çeken bu aynı düşü kuran iki insanın farklı imkanlara sahip olduğu veya bir diğerinin bazı baskılar sonucu düşüne ulaşamadığıdır fakat bence bunlar çok önemsiz . Önemli olan insanların düşlerini hangi sebepler için kurduğu , yetiştiği ortamın ona hangi düşü kurdurttuğu , neyi ne için istediği ,mutluluğu zihninde nasıl tasarladığı , duyguları nasıl anlamlandırdığı , nasıl hissettiği ve içselliğini nasıl şekillendirdiği . İşte bunlar insanı özgür kılan şeyler ; peki bunlar üzerinde tamami ile kontrol sahibi miyiz ? Kesinlikle hayır , insanın oluşu yani oluşunun doğası gereği bir anne ve babaya ihtiyaç duymaktadır yani üreme gerekmektedir . Bebek doğduğunda bakıma ihtiyaç duyan bir varlık olarak bu dünyaya gelir ve zamanla ihtiyacını karşılayanlara karşı büyüyen bir sevgi , hassasiyet ve saygı duyar . Dahada önemlisi zaman geçtikçe onların hafızalarını , kültürlerini , geçmişlerini , anılarını , düşlerini , mutluluklarını , acılarını , pişmanlıklarını , erdemlerini ... vb. tüm şeyleri içselleştirir . O ana ve babanında , anası ve babası vardır , diğerlerininde ana ve babası vardır ; bu bir döngüdür , doğadır , yaratılışın sistemidir . Bu döngü içerisinde nasıl özgür olunulabilir , en özgür olduğumuzu düşündüğümüz anlarda bile bizden önce yaşamış sonsuz insanın bilinçaltını paylaşırken kaldıki yaratılış olarak özgürlük hissi en başta yok sadece yeryüzüne gelen ilk insan özgür hissetmiştir ve özgür davranabilmiştir.
Onun annesi , o daha iki aylıkken öldü , buna karşılık o , tüm yaşamı boyunca annesinin güzel gözlerinin hipnotize edici bakışları altında yaşadı .
Özgürlük ana babaların reddedildiği ya da gömüldüğü yerde değil , olmadıkları yerde başlar ; insanın kimden olduğunu bilmeden dünyaya geldiği yerde ; insanın ormana atılmış bir yumurtadan dünyaya geldiği yerde ; insanın gökyüzü tarafından yere tükürüldüğü ve hiçbir minnet duygusu olmaksızın ayağını yere bastığı yerde.
İnsanların yaşamları boyunca belkide en fazla hissetmek istediği hatta amaç haline getirilen özgürlük saf bir şekilde yaşanılabilir mi ? Bu doğrultuda yani özgürlüğü hissetmek adına bazı ispatlar oluşturulmuştur ; mesela kendi kararlarını alabilen insan özgürdür kanısı kabul gören bir ispattır. İstediği yerde yaşayan , istediği ile birlikte olan , istediği şeyi konuşabilen vb. birçok şey . Peki , bu ispatı gerçekleştiremeyen insanların yaşamlarıda ; yukarıda bahsettiğimiz eylemlerin tam zıttını yaşayan insanlardır yani farklı bir birey , devlet , aile , inançlar vb. şeylerin baskısı veya direktifi sonucu iradeden yoksun bırakılmış özgür olmayan insanlar diyebiliriz.
Özgür olan insanlar ile özgür olmayan insanların arasındaki en büyük farklılık kendi hissettiklerinin , duygularının ve düşündüklerinin peşinden ilerleme çabasının onların elinde olmadığıdır. Özgür insan ise hayatın tüm aşamalarında kendi iradesi ile ilerlediğini düşünür hatta acılarını kabullenmesinde , bu kendi iradesi ile karar verdiği inancı ona kolaylık sağlar . Bu kolaylığı sağlaması da oldukça çekici kılar özgürlüğü ne de olsa insan hep mutlu olmak isteyen bir varlık .
Örnek : Bir insan çocukluğundan beri öğretmen olmayı düşlüyor ve hiçbir engel ile karşılaşmadan öğretmen oluyor . Diğer insanda öğretmen olmak istiyor fakat yaşadığı bazı imkansızlıklar dolayısı ile olamıyor ya da aile baskısı veya yaşadığı yerde okul yok ve bunun gibi tüm olumsuzlukları düşünebiliriz .
Bu örnekte dikkatimizi çeken bu aynı düşü kuran iki insanın farklı imkanlara sahip olduğu veya bir diğerinin bazı baskılar sonucu düşüne ulaşamadığıdır fakat bence bunlar çok önemsiz . Önemli olan insanların düşlerini hangi sebepler için kurduğu , yetiştiği ortamın ona hangi düşü kurdurttuğu , neyi ne için istediği ,mutluluğu zihninde nasıl tasarladığı , duyguları nasıl anlamlandırdığı , nasıl hissettiği ve içselliğini nasıl şekillendirdiği . İşte bunlar insanı özgür kılan şeyler ; peki bunlar üzerinde tamami ile kontrol sahibi miyiz ? Kesinlikle hayır , insanın oluşu yani oluşunun doğası gereği bir anne ve babaya ihtiyaç duymaktadır yani üreme gerekmektedir . Bebek doğduğunda bakıma ihtiyaç duyan bir varlık olarak bu dünyaya gelir ve zamanla ihtiyacını karşılayanlara karşı büyüyen bir sevgi , hassasiyet ve saygı duyar . Dahada önemlisi zaman geçtikçe onların hafızalarını , kültürlerini , geçmişlerini , anılarını , düşlerini , mutluluklarını , acılarını , pişmanlıklarını , erdemlerini ... vb. tüm şeyleri içselleştirir . O ana ve babanında , anası ve babası vardır , diğerlerininde ana ve babası vardır ; bu bir döngüdür , doğadır , yaratılışın sistemidir . Bu döngü içerisinde nasıl özgür olunulabilir , en özgür olduğumuzu düşündüğümüz anlarda bile bizden önce yaşamış sonsuz insanın bilinçaltını paylaşırken kaldıki yaratılış olarak özgürlük hissi en başta yok sadece yeryüzüne gelen ilk insan özgür hissetmiştir ve özgür davranabilmiştir.
Onun annesi , o daha iki aylıkken öldü , buna karşılık o , tüm yaşamı boyunca annesinin güzel gözlerinin hipnotize edici bakışları altında yaşadı .
Özgürlük ana babaların reddedildiği ya da gömüldüğü yerde değil , olmadıkları yerde başlar ; insanın kimden olduğunu bilmeden dünyaya geldiği yerde ; insanın ormana atılmış bir yumurtadan dünyaya geldiği yerde ; insanın gökyüzü tarafından yere tükürüldüğü ve hiçbir minnet duygusu olmaksızın ayağını yere bastığı yerde.
16 Nisan 2013 Salı
Bekleyen
“Sen, kaçan bir ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!
Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.
Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!
Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü.
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.
Ölürsün… Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye
Toprağında bir taş olur, beklerim…”
Necip Fazıl
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!
Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.
Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!
Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü.
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.
Ölürsün… Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye
Toprağında bir taş olur, beklerim…”
Necip Fazıl
İnme
Bir gün, uzak bir yolculuktan sonra, nefes nefese
Kalbimin çarpışını sofanda sayacağım
Ömrümü vermek için ağzından çıkan sese
Kapını sol elimle aralıklayacağım
Yabancı bir fısıltı söyleyecek adını
Tanıdığım bir gülüş kıvrılacak içerde
Vurur vurmaz duvara kapının kanadını
Karşımda ürperecek halı, sedir ve perde
Sakın kalkma köşenden, ısıttığın yerde dur
Yine öpsün o dudak… sarsın o kol belini!
Eşiğinde canımla ödüyorsam ne olur
Bir kadına inanmış olmanın bedelini
Korkma! sana ne dil uzatır ne de el kaldırırım
Gözümü kan bürümüş diye benden çekinme
Nasıl birden düşerse bir ağaca yıldırım
Beni baştan aşağı çarpar o lahza inme
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL
7 Mart 2013 Perşembe
Sakladığın sırrı biliyorum
İnsanın bilinçaltını şekillendiren , ruhsal hastalıklarını , psikozlarını , sanrılarını ve birazda histerisinin oluşumunda temel etkenlerden biri sırlarımızdır ; fakat öyle sırlardır ki onlar hani gelip birisi sakladığın sırrı biliyorum dese sanki bu yeryüzünde mananı yitirirsin , algını çözerler , ne istediklerini anlarlar (seni anlamazlar) , o takıldığın noktaları çözerler , değerlerinin ne üzerine temellendirdiğini kavrarlar ve en önemlisi sevgi kimliğini ve sevme sürecindeki hal ve davranışların ortaya çıkar.Ne huzurlu düşünceler üreten insanlar var ama ne yazık ki öyle sırları var ki bilinçdışlarını yapılandırmış , kontrol onlarda değil gerçekten .Olayların veya durumların dışındayken çok yararlılar , yapıcılar ve sevgi dolular ama kendileri işin içine girdiklerinde ; o zatların zihinleri sırlarının kontrolu altında .İnsanların duygularının gelişmesi birazda tanıklık ederek gerçekleşiyor bu yönü günaha benziyor ; işlediğimiz günahlar yada tanık olduğumuz günahlar , bizi başkalarının günahkarlığına inandıran . Tanıklık etmek kendi sırlarımızı oluşturuyor.
6 Mart 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)